Psikolojik Değil Cinsel Sorunlar Patladı

Psikoterapist Cem KEÇE

Cem KEÇE

Psikoterapist

Ankara Çukurambar Mah. 1424. Cad. No: 2/16 Erdil Apt. Çankaya / Ankara


Psikolojik Değil Cinsel Sorunlar Patladı


25.08.2014


Sağlık Bakanlığı'nın psikolojik şikâyetlerle doktora başvuran kişi sayılarına ilişkin istatistikleri yayımlaması kamuoyunun gündemine bomba gibi düştü. Bilinen, hissedilen ve tahmin edilen bir durum, verilerle ortaya çıkınca herkesi derin bir endişe aldı. 2009–2013 yılları arasını kapsayan istatistiklere göre Türkiye'de psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle doktora başvuran kişi sayısı 3 kat artarak 3 milyondan 9 milyona çıktı.

Ankara’da 2009 yılında psikolojik rahatsızlıkları dolayısıyla doktora başvuran kişi sayısı 73.370 iken 2013 yılında bu sayı 487 bin 29’a çıkarak rekor seviyede arttı. Öte yandan Türkiye'de psikolojik şikâyetlerle doktora başvuran kişi sayısında patlama olmasına rağmen anti depresan ve benzeri nitelikteki psikiyatrik ilaçların tüketim miktarında son 5 yılda ciddi bir artış olmadı. Çünkü psikolojik olarak tarif edilen sorunların çoğu cinsel sorunları kapsıyor. Cinsel sorunların tedavisi çoğu zaman ilaçla değil cinsel terapistlerin uyguladığı "cinsel terapi" ile mümkün... Ülkemizin en saygın ve en örgütlü cinsel sağlık derneği olan Cinsel Sağlık Enstitisü Derneği (CİSED - www.cised.org.tr)'in yaptığı araştırmalara göre ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her on erkekten yedisi, her on kadından sekizi hayatının bir döneminde erken boşalma, iktidarsızlık, cinsel isteksizlik, seks yapma korkusu (vajinismus), ağrılı cinsel ilişki (disparoni), boşalma ve orgazm sorunları gibi cinsel işlev bozuklukları yaşıyor.

HASTALAR UTANIYOR, HEKİMLER BİLGİSİZ...

Cinsel sorun yaşayan birçok kişi veya çift, ayıp, yasak ve utanma nedeniyle cinsel sorunlarına hekime anlatamıyor, cinsel sorunlarına çözüm aramada zorlanıyor. Yani cinsel problem yaşayanların önemli bir kısmı sorunlarını hekimlerden gizliyor, çözemiyor, doktora başvuramıyor. Hekimler de bilgisizliklerinden ve cinsel sorunların tedavisi konusunda eğitimsizliklerinden dolayı, başvuran hastalarında cinsel sorunlarının olup olmadığını sorgulayamıyor veya araştırmıyor. Bu nedenle cinsel sorunlar çığ gibi büyüyor. Çünkü Türkiye cinsellik konusunda halen kapalı toplum özelliğini taşıyor. Hastalar genellikle "İdrar şikâyetim var", "Akıntım var", "Başım ağrıyor", "Halsizim, yorgunum" veya "Hayattan tat alamıyorum" gibi şikâyetlerle hekimlere başvuruyor. Aslında biraz konuşulduğunda, sorun deşildiğinde hekime başvurmadaki asıl amaçlarının cinsel işlev bozuklukları olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyor. Ama insanımız cinsellik hakkında konuşmaktan bile çekiniyor. Cinsellikten utanmak pek çok sorunu da yanında getiriyor. Bastırılmış cinsellik ve tedavi edilmemiş cinsel işlev sorunları aile ve ilişki problemlerinden sosyal ve psikolojik sorunlara uzanan bir dizi sıkıntıya yol açıyor. Cinsel sağlığın pek çok düşmanı var.  Bunlar cinsel sorunların başlamasına yol açan başaramama korkusu, ayıp, yasak ve utanç duyguları gibi yapısal ve gelişimsel faktörlerden, cinsel sorunları ağırlaştıran ve ısrarcı bir şekilde devam etmesine yol açan cinsel bilgisizlik, cinsel mitler gibi nedenlere giden geniş bir yelpazede yerlerini alıyor.

TOPLUMSAL OLAYLAR VE KRİZLER CİNSEL SAĞLIĞI OLUMSUZ ETKİLİYOR...

Cinsel sorunların bedensel nedenlerden çok psikolojik sorunlardan kaynaklandığı bilinen bir gerçek… Dolayısıyla meydana gelen ekonomik ve siyasal krizler ve akabinde meydana gelen belirsizlikler ve işsiz kalma endişesi, psikolojik sorunlar olarak bireylerin ve çiftlerin cinsel hayatlarını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Yapılan araştırmalar ülkemizde baş gösteren ve ülke ekonomisini derinden etkileyen olayların, belirsizlik, geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısıyla birlikte cinsel sorunlar, korku, endişe, kaygı ve stres gibi olumsuz duyguların yoğun hissedilmesine neden olduğunu gösteriyor. Cinsel işlev bozukluklarının tetikleyicisi olan olumsuz duygu birikimleri, ruhsal hastalıklara, sertleşme sorunlarına, cinsel isteksizliğe ve erken boşalmaya neden olabiliyor, aldatmalar artabiliyorCİSED'in yaptığı araştırmaya göre, siyasal ve ekonomik krizler kadınları daha çok etkiliyor. Araştırmaya göre, kadınların yüzde 70’i yaşanan krizlerden dolayı cinsel yaşamlarının olumsuz yönde etkilendiğini dile getirirken, erkeklerde bu oran yaklaşık yüzde 60 civarında... CİSED tarafından gerçekleştirilen araştırma çiftlerin yaşanan krizlerden dolayı cinsel ilişkiye daha az girdiklerini gözler önüne seriyor. İnternet üzerinden gerçekleştirilen ve 1000 kişi arasında yapılan araştırmaya göre, halkının yüzde 30’u belirsizliklere ve çatışmalara neden olan krizden dolayı cinsel hayatını askıya almış durumda... Araştırmaya katılanların yüzde 70’i yaşanan olaylardan dolayı gelecek korkusu taşıdıklarını ve cinsellikten soğuduklarını dile getirirken, her şeye rağmen cinsel hayatlarını sürdürmekte zorlandıklarını, yaşam tarzlarında değişikliğe gittiklerini ve daha çok erken boşalma, sertleşme sorunları ve cinsel isteksizlik gibi cinsel sorunlar yaşadıklarını belirtiyor. Ekonomik krizden dolayı cinsel yaşamı etkilenenlerin başında çalışan kadınlar, orta yaş ve üstü erkekler bulunuyor. Kadınların yüzde 70’i eskisi kadar sık cinsel ilişkiye girmediklerini dile getirirken, ankete katılan her 3 erkekten biri ekonomik krizden dolayı streste olduğunu ve bu çerçevede cinsel istek duymadıklarını ve buna rağmen seks yapmaya çalıştıklarında ise sertleşme sorunları yaşadıklarını ve geçmişe göre daha erken boşaldıklarını belirtiyor.

ALDATMAYA BAHANE OLUYOR!

Kriz dönemlerinde, uzun vadeli istikrarlı ilişkilerde duygusal problemler ön plana çıkıyor, günlük ve mesleki sıkıntılar artıyor, ruhsal ve fiziki yorgunluklar nedeniyle yeni bir şeyler deneyimleme isteği artabiliyor. CİSED'in araştırma sonuçlarına göre duygusal olmayan sekse yönelen ve internette ilişki arayan her 10 erkekten 4’ü istikrarlı ilişkisini canlandırmak için başka birisiyle yeni bir maceraya hazır... Kadınlar ise daha temkinli ve ancak yakalanmayacaklarından emin oldukları durumlarda aldatmaya meyilli... Sorumluluk hissinin az olması, yasak ve günah olanın çekiciliği, sınırlı vakitlerde birlikte olma zorlantısı, cinselliğin biteceği korkusu, gelecek endişesi ve maddi imkânsızlıklar duygusal sorumluluk taşımayan aldatma ilişkilerine ağırlık verilmesine neden olabiliyor. Kadınlar daha çok duygusal yakınlık ve beğenilme arzularını tatmin etme arayışından dolayı, erkekler ise performanslarını göstermek, günlük hayatın sıkıntılarından kurtulmak ve rahatlamak için aldatıyor. Başarısızlık korkusu ve performans endişesi olan erkek eşinden uzaklaşıyor, onunla seks yapmaktan kaçınıyor, var olan sorunları görmezden gelmeye çalışıyor ve mutluluğu dışarıda aramaya başlıyor. Kadınlar ise değerli ve sevilmeye layık olmadıklarını hissettiren durumlarda ilgi ve beğenilme açlığına düşüyor ve zafiyet gösterebiliyor.

BOŞANMALARIN YÜZDE 20'Sİ CİNSEL SORUNLARDAN KAYNAKLANIYOR...

Son yıllarda boşanma oranlarında yüzde 1,7’lik bir artış oldu. Buna karşılık evlenme sayısında belirgin bir azalma söz konusu. Mahkeme tutanaklarına “şiddetli geçimsizlik” olarak geçen ancak boşanma sebeplerinin yüzde 20’sini teşkil eden “cinsel sorunlar” boşanma oranlarında önemli bir yer tutuyor. Boşanmaya yol açan cinsel sorunlar boşanmadan sonra devam edebildiği gibi, şekil de değiştirebiliyor. Sorunlu evliliklerde yaşanan iletişim sorunları, yoğun öfke ve kavgalar zamanla cinsel hayatı olumsuz etkileyebiliyor, zamanla eşler birbirlerinden ve cinsellikten uzaklaşmaya başlayabiliyorlar. Sorunlu evliliklerden sonra yaşanan boşanmaların faturası bazen cinselliğe kesilebiliyor. Bunun yarattığı olumsuz duygular beraberinde cinsellikten daha da soğumaya, kaçınma davranışları geliştirmeye, sosyal ilişkilerden uzaklaşmaya ve içine kapanma gibi davranışlara yol açabiliyor. Yani boşanmak cinsel sorunları çözmüyor.

PEKİ, NELER YAPILABİLİR?

Ekonomik ve siyasi olayların yarattığı stres ve onun olumsuz sonuçlarından korunmanın yolları, (1) korkuyla ve öfkeyle dürüstçe yüzleşmek, (2) sevme ve üretme kapasitesini arttırmak, (3)olumsuz duyguları ve düşünceleri sevilen ve güvenilen kişilerle paylaşmak, (4) nefes ve gevşeme egzersizleri yapmak, (5) düzenli ve doğru beslenmek, (6) düzenli egzersiz ve spor yapmak,(7) olumlu düşünmek, (8) olumsuz haberlerle moral bozan TV'yi kapatmak, (9) alkolü ve sigarayı azaltmak ve (10) kısa bir tatile çıkmak… Hissedildiği anda dile getirilmesi gereken öfke ve korku kötü duygular değil… Dile getirilmezse, öfke, küskünlüğe ve hatta nefrete dönüşebiliyor, korku tüm bedeni kaplayabiliyor ve bu durum çok zarar verici olabiliyor. Bu nedenle kişilerin öfke, korku ve umutsuzluk duygularını ortaya çıkar çıkmaz söze koymaları, paylaşarak gidermeye çalışmaları gerekiyor. Sevmek ve üretmek için öfkeyi, korkuları, ıstırabı ve umutsuzluğu yenmek önem taşıyor. Bunun için kişinin var olan durumunu değiştirmesi, yaşanan olaylara ve krize gösterdiği tepkilerini veya kriz ortamı değiştirmesi gerekiyor. Kişinin kendi kendisine yaptığı olumsuz konuşmalar veya düşünceler devam ettikçe hayatın normale dönmesi zorlaşıyor. Olumsuz düşüncelerin farkına varmak ve olumlu düşünmeye çalışmak hem stresi azaltmaya yardımcı oluyor hem cinsel yaşamı keyifli kılıyor hem de sağlıklı kararlar alınmasını sağlıyor.