CİSED Bazı Pedagog, Çocuk Psikoloğu ve Çocuk Doktorlarının Yanlış Söylemleri Konusunda Kamuoyunu Uyardı...

25 Ocak 2018

CİSED GENEL BAŞKANI PSİKOTERAPİST CEM KEÇE: “ANNELİK SADECE EMZİRMEK DEĞİLDİR!”

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, son günlerde bazı pedagoglar, çocuk psikologları ve çocuk doktorları tarafından yapılan yanlış yönlendirmelerden rahatsız olduklarını açıkladılar ve “Bazı uzmanların annelere çocuklarını emzirebildikleri kadar emzirmeleri, gece onlarla birlikte yatmaları, beraber banyo yapmaları ve çocuklarına cinsel organlarını göstermeleri gerektiği” şeklindeki tavsiyelerinin son derece yanlış ve tehlikeli söylemler olduğunu vurguladılar.

BİR TARAFI YAPTIĞINI SANIP DİĞER TARAFI YIKMAMAK GEREK!

CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, bazı pedagogların, çocuk psikologları ve çocuk doktorlarının annelere verdiği tavsiyeleri eleştirerek bilimsellikten uzak yanlış söylemlerle ailelerin, kamuoyunun ve medyanın büyük yanlışlara ve çıkmazlara sürüklendiklerini belirtti. “Özellikle son günlerde sıkça duyduğumuz ‘Emzirebildiğiniz kadar emzirin’, ‘Çocuğunuzla birlikte aynı yatakta yatın’, ‘Çocuğunuzla beraber çıplak banyo yapın’ veya ‘Çocuğunuza cinsel organlarınızı gösterin’ gibi yanlış söylemler Türk aile yapısının altına dinamit koymak anlamına gelir” diyen Keçe, bunların yapılmasının hem çocukların ruhsal ve cinsel gelişimini hem anne-babaların evlilik ilişkilerini hem de Türk aile yapısını olumsuz etkileyeceğinin altını çizerek tavsiyelerini şöyle sıraladı:

HURAFE 1: “EMZİREBİLDİĞİNİZ KADAR EMZİRİN!”

Anneliğin sadece emzirmek olmadığını söyleyen Keçe; “Konuya multi-disipliner olarak yaklaştığımızda, yani hem çocuğun gelişimi, hem anne-babanın birbiriyle ilişkisi, hem de aile yapısı açısından baktığımızda yanlışlık apaçık ortadadır. Her şeyin doğalı en güzelidir. Bu yüzden çocuğunuza doğumdan sonra sağlayacağınız en güzel şeylerden biri de anne sütüdür. Proteinler, karbonhidratlar, mineraller, vitaminler, yağlar, bebeğin ihtiyacı olan tüm besin öğelerini içeren anne sütü doğanın en güzel mucizesidir. Özellikle ilk 6 ayda yeterli kilo alan bebekte anne sütü dışında hiçbir ek gıdaya da gerek olmaz. Anne sütünün en önemli etkilerinden biri, anne ve bebek arasındaki bağı güçlendirmesi ve ilk aylarda çocukta güvenli bağlanmanın sağlanmasıdır. Ancak çocuk anne karnında kaldığı süre kadar emzirilmelidir ve bu süre bağlanma ve bağlanmanın sağlıklı devam etmesi için yeterlidir. Çocuklar yıllarca emzirilmez. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır ve bilindiği üzere 6. aydan sonra anne sütü işlevsizdir ve devam sütüne geçilebilir. Annelik sadece emzirmek demek değildir...” dedi.

HURAFE 2: ÇOCUĞUNUZLA BİRLİKTE AYNI YATAKTA YATIN!

Ebeveynlerin çocuklarıyla yatmasının zararlarına dikkat çeken Keçe; “Çocukların kimliklerini oluşturabilmesi, benliklerini tanıyabilmesi ve karakterini zarara uğratacak tehlikelerden korunabilmesi için en önemli yapı güvenli bağlanma köprüsüdür. Bağlanma, çocuk ve bakım veren anne arasında gelişen; ilişki kurma, çocuğun anneyi arama ve yakınlık arayışı davranışları ile kendini gösteren, özellikle stres durumlarında belirginleşen, dayanıklı ve devamlılığı olan duygusal bir bağ olarak tanımlanmaktadır. Çocuklar için bağlanmanın üç temel işlevi vardır: (1) Dünyayı keşfederken dönülebilecek güvenli bir liman olma, (2) fiziksel gereksinimleri karşılama ve (3) Hayata dair bir güvenlik duygusu getirebilme şansı. Bağlanmanın ilk işaretleri 3. aydan 6. aya kadar olan dönemde kendini gösterir ve bu dönemde temeli atılır. Bağlanma ve psiko-cinsel gelişim açısından çocuğun sağlıklı bir birey olabilmesi ve güvenli bağlanma geliştirebilmesi için annenin 3 temel görevi vardır ve bunlar; (1) yedirmek, giydirmek, korumak, yatırmak, banyo yaptırmak gibi çocuğun bakımını sağlamak, (2) çocuğa dokunarak sevgisini göstermek ve (3) çocukla oyun oynamaktır. Çocuk ilk 6 ay kendi beşiğinde anne-babanın yatak odasında kalabilir ama 6 aydan sonra kendi odasında kalmalıdır ve bebek telsizi ile kontrol edilmelidir...” dedi.

HURAFE 3 VE 4: ÇOCUĞUNUZLA BERABER ÇIPLAK BANYO YAPIN! ÇOCUĞUNUZA CİNSEL ORGANLARINIZI GÖSTERİN!

Mahremiyet sorunlarının cinsel istismara zemin hazırladığını ifade eden Keçe; “Eski zamanlardan bu yana çocuk istismarı ve pedofili hakkında üzücü haberler almaktayız. Oysa toplum olarak sadece üzülmek ile yetinsek de uzmanlar tarafından verilen bilgilere göre çocuklarımızın başına gelen bu üzücü ve travmatik olayları toplum olarak bilinçlenerek en aza indirebiliriz. Bunun için çocuklarımıza doğru mahremiyet eğitimi vermeliyiz ve onlarla aramızdaki sınırları netleştirmeliyiz. Çocukla beraber çıplak banyo yapmak ya da çocuğa cinsel organı göstermek, sınır ve mahremiyet sorunları doğurarak çocuğun cinsel kimlik gelişimi ve cinsel yönelim açısından olumsuz etkiler yaratır, seks yapma korkusu vajinismus, orgazm olamama, sertleşme sorunu veya cinsel isteksizlik gibi yetişkinlikte cinsel işlev bozukluklarına yol açabilir.” dedi.

HURAFELER GELECEĞİMİZİ KARARTIYOR...

Psikolojik meselelere multi-disipliner bir bakış açısıyla yaklaşılmasını savunan Keçe; çocukların ihtiyaçları kadar karı-koca ilişkisinin ve kadın-erkek cinsel yaşamının da gözetilmesi gerektiğini savundu ve şöyle devam etti: “Çocuklarımızın ruhsal ve cinsel gelişimini olumsuz etkileyen bu hurafelerin diğer bir boyutu da Türk aile birliği ve toplumsal aile yapısının bozulmasıdır. Annenin çocuğunu 6 aydan uzun süre emzirmesi ve çocuğuyla birlikte yatması durumunda evlilik ilişkisi zarar görebilir. Karı-koca olarak cinsel yaşamın normal akışında devam etmesini engelleyen bu durum, toplumumuzdaki çoğu evlilikte ‘Senin annen, senin baban’ gibi orjinal aile çatışmaları, bağımlı eş, erkeğin evden uzaklaşması ve eşini aldatması şeklinde görülmekte, boşanmalara ve psikosomatik hastalıklara neden olmaktadır. Uzmanlardan duyup çocuklarına yararlı olacağını düşünerek bu yanlış tavsiyelere uyan anne-babalar çocuklarına iyilik yaptıklarını düşünerek, aslında hem kendi ilişkilerine hem ailelerine hem çocuklarına hem de toplumsal yapımıza zarar verdiklerinin, bir yeri yaptıklarını sanırken diğer tarafı yıktıklarının farkında değiller. Bu nedenle uzmanlar tarafından söylense de duyulan her şeye inanılmaması gerektiği ve konuyu farklı açılardan değerlendirmek gerektiği unutulmamalıdır...”