"Dünya Isınıyor Biz Neden Soğuyoruz?"

2. Uluslararası Cinsel Sağlık Kongresi

CİSED 2. ULUSLARARASI CİNSEL SAĞLIK KONGRESİ BİLDİRİSİ

Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) tarafından düzenlenen 2. Uluslararası Cinsel Sağlık Kongresi, 1–3 Nisan 2016 tarihleri arasında Ankara, Limak Otel’de gerçekleştirilmiştir. “Dünya Isınıyor Biz Neden Soğuyoruz?” sloganı ile “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu” konusunun ele alındığı, Türkiye’den ve dünyadan konusunda uzman değerli akademisyenlerin ve ruh sağlığı profesyonellerinin konuşmacı olarak yer aldığı ve multi-disipliner bir anlayışın egemen olduğu uluslararası kongreye, psikiyatri uzmanları, cinsel terapistler, psikologlar, psikolojik danışmanlar, aile danışmanları ve diğer uzmanların geniş katılımı gerçekleşmiştir. Dünyanın önde gelen cinsel sağlık kuruluşlarından olan European Federation of Sexology (EFS) ve German Society for Social Scientific Sexuality Research (DGSS) ve International Masterson Institute (IMI) ve Psikoterapi ve Psikoterapistler Derneği (PSİKODER) tarafından desteklenen ve başkanlığını ünlü ABD’li psikolog, cinsel terapist ve çift terapisti Prof. Dr. Gerald R. Weeks’in yürüttüğü kongre, konferans bölümleri, workshopları ve tartışma bölümleri ile önemli bir uluslararası bilimsel platform oluşturmuştur. Tüm dünyada giderek artan ve tedavisi en zor cinsel işlev bozukluklarının başında gelen düşük cinsel istek bozukluğu konusundaki en son bilimsel gelişmeler, yeni yaklaşımlar, terapiler ve tedaviler ülkemizden ve yurtdışından uzmanlar tarafından multidisipliner bir yaklaşımla enine boyuna tartışılmıştır. CİSED 2. Uluslararası Cinsel Sağlık Kongresi sonunda aşağıdaki bildiri kabul ve ilan edilmiştir.

1- Cinsellik sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Cinsel sağlık, beden sağlığı gibi bozulabilir ve tedavi gerektirebilir. Cinsel işlev bozuklukları da fiziksel hastalıklar kadar yaygındır. Genç yaşlı, kadın erkek, herkes hayatının bir döneminde cinsel bir rahatsızlık yaşayabilir. Ancak cinsel sağlık sorunları genellikle fark edilmez ya da bu sorunlu davranış ve tutumlar, kişilik veya karakter özelliği olarak düşünülerek dikkate alınmaz. Cinsel sağlık sorunları, insanın kendisiyle ve çevresiyle ilişkisinin belirleyicisidir ve öncelikle kişinin kendisi, sonra ailesi ve yakın çevresi, nihayetinde de toplum açısından olumsuz sonuçlar ortaya koyabilir. Bu nedenle cinsel sağlık sorunlarının tedavisi, fiziksel hastalıkların tedavisi kadar önemlidir.

2- Cinsel istek; cinselliği yaşama isteğidir ve içgüdüsel bir dürtüdür; kişinin cinsel partnerine yönelik dikkatinin ve ilişkiye girme arzusunun varlığı, yazılı veya görsel erotik materyallere karşı ilgi duyması, cinsel içerikli rüyalar ya da fanteziler kurması ve de cinsel etkinlikle ilgili arzuların farkında olmasıdır. “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu” ya da cinsel isteksizlik, bir sonuçtur ve belirgin bir cinsel heyecan ve davranış yokluğu ya da eksikliğidir. “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu”nun ortaya çıkma ve yaşanma biçimine göre yedi tipi vardır: (1) Primer (yaşam boyu): Cinsel açıdan etkin olunduğu günden beri hep vardır. (2) Sekonder (sonradan ortaya çıkan): Normal yaşanan bir cinsel işlevsellik döneminden sonra başlar. (3)Total (yaygın): Belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle sınırlı değildir, sürekli ve her koşulda vardır. (4) Durumsal: Yalnızca belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle ortaya çıkar. (5) Ağır olmayan: Belirtileri kişide az sıkıntı yaratır. (6) Orta derecede: Belirtileri kişide orta düzeyde sıkıntı yaratır. (7) Ağır: Belirtileri kişide çok sıkıntı yaratır.

3- “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu”na eşlik eden iki belirti grubu vardır: işlevsel ve duygusal belirtiler. İşlevsel belirtiler, cinsel yanıt döngüsü sırasında vücudun ortaya koyduğu mekanik işlevlerle ilgili olarak ağrılı cinsel birleşme, geç uyarılma ve geç boşalma veya orgazm olma ya da hiç uyarılmama ve boşalamama veya orgazm olmamadır. İşlevsel sorunlar yalnızca kişinin değil, eşinin de cinsel isteğini azaltır. “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu”na eşlik eden duygular genellikle, kendine, partnerine ve cinselliğe kızgınlık ve öfke duyma; fantezilerinden, tutkularından, vücudundan, çocukluk çağında yaşadığı cinsel istismardan, tecavüzden, ilk cinsel deneyiminden, ebeveynlerinden, erotizmden utanma; fiziksel ağrıdan, hamile kalmaktan/bırakmaktan korkma; performansından, reddedilmekten, uygun karşılık verememekten endişe duyma ve cinsellik konusunda kendini suçlu ve günahkâr hissetme şeklindedir. Cinsel istek bozukluğu tanısının konabilmesi için şu belirtilerden en az üçünün yaklaşık 6 aydan uzun süredir devam ediyor olması ve bunların belirgin bir sıkıntıya neden olması gerekir: Cinsel etkinliğe karşı ilgisizlik ya da çok az ilgi gösterme; cinsel içerikli düşüncelerin ya da fantezilerin olmaması ya da çok az olması; cinsel etkinliği başlatmama ya da eşinin başlatma girişimlerine karşılık vermeme; içten ya da dıştan gelen hiçbir yazılı, sözel ya da görsel cinsel simgeye karşı cinsel istek olmaması ya da çok az olması.

4- “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu” cinsel sağlık sorunları arasında sık görülen ancak tedavi için en az başvurulan cinsel işlev bozukluklardan biridir. Doyurucu cinsel ilişki için öncelikle kişinin kendi içinde bir istek duyması, sonra da isteğin bir partnere yönelmesi gereklidir. Ancak bu süreçte bireyin kişilik özellikleri ile partner ilişkisinin dinamiklerinin yanı sıra, biyolojik, psikolojik, sosyal, dinsel ve kültürel faktörler belirleyici rol oynar. Cinsel isteğin varlığı, kişinin kendisiyle ve partneriyle ilgili duygu, düşünce ve inançları, sosyal durumu, yaşı, mesleği, cinsellikle ilgili kültürel normları, özgüveni, cinsellikle ilgili önceki deneyimlerin olumlu olması, uygun bir cinsel partnerin olması, cinsellik dışındaki alanlarda da iyi bir ilişkinin olması, cinsel isteğin yoğunluğu ve sıklığı gibi birçok faktörle yakından ilişkilidir. Bu nedenle cinsel istek ve isteksizlik öznel olgulardır ve bunlar için nesnel kriterler belirlemek oldukça zordur. Bu durum da, “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu”nun tanımlanması ve tedavisi konusunda multidisipliner bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır.

5- “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu”nun ortaya çıkmasına etki eden faktörlerden en yaygın olanları üç ana başlık altında toplanabilir: (1) Fiziksel nedenler: Genellikle erkeklerde, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı, testosteron hormonunda azalma, boşalma ve sertleşme bozuklukları; kadınlarda mantar hastalığı, genital organ siğilleri, vajinal kuruluk, menopoz, vajinismus ve disparöni, menopoz, hamilelik ve emzirme dönemleri vb. her iki cins için, cinsel organlardaki anatomik bozukluklar, cerrahi operasyonlar, yaralanmalar ya da hastalıkların neden olduğu cinsel organ anomalileri, antidepresyon ilaçları, diğer kronik hastalıklar ve bunlar için sürekli kullanılan ilaçlar, nörolojik durumlar ve hormon düzensizlikleri, yaşlanma. (2) Psikolojik nedenler: Cinsel işlev bozuklukları, stres, depresyon, anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklar ya da sendromlar, cinsel kimlik ve cinsel yönelim karmaşaları, ergenlikteki eşcinsel deneyimler, gizli eşcinsellik taciz, tecavüz gibi cinsel travmalar, gebelik ihtimali ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara ilişkin kaygı, başarısızlık korkusu, cinsel ilişkinin sıklığının ve niteliğinin düşük olması, monoton cinsel yaşam, olumsuz beden algısı, özgüven eksikliği, olumsuz anılar, alkol ve madde bağımlığı, uyku bozuklukları, ölümler ya da doğumlar, yer değiştirme vb. durumlar. (3) Diğer nedenler: Partner ilişkilerindeki sorunlar, cinsellikle ilgili eksik ya da yanlış bilgiler, dini ve kültürel inanışlar, tutucu ve baskılayıcı bir ortamda yetiştirilme, cinselliği tabu olarak ya da kötü bir şey gibi görme nedeniyle suçluluk ve günahkârlık duygusu, yoğun iş temposu ve yorgunluk.

6- “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu” bir hastalık değil, yolunda gitmeyen bir şeylerin bir sonucudur, genellikle çözümü olan bir cinsel işlev bozukluğudur. Sorunun çözümü, hem kişinin kendisinin hem de partnerinin mutluluğu ve yaşam kalitesinin artırılması açısından büyük önem taşır. Sorunun ortadan kaldırılması için izlenilebilecek tüm yöntemler ve yollar doğrudan altta yatan nedenlerle ilişkilidir. Fiziksel nedenler için hastanede gerekli muayene ve testler yapılarak tedavi uygulandıktan sonra, psikolojik nedenlerin araştırılması, anlaşılması ve çözüme kavuşturulması amacıyla mutlaka bir cinsel terapiste başvurulması gereklidir. Cinsel sorunlardan dolayı bozulan ruhsal dengenin kurulması, düşünce ve duygu alışverişinin sağlanması, cinsel yaşamın iyileştirip olgunlaştırılması için kullanılan teknik ve yöntemlerle yapılan cinsel terapi, “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu”nun çözümünde başvurulan temel yoldur.

7- “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu” multi-disipline bir yaklaşımla ele alınmalı ve tedavi edilmelidir.

8- Erkekler, çoğu zaman kadın cinselliğine karşı çelişik duygular taşıdıklarının bilincinde değildir ve birçok kadın da erkeklerde gördükleri karmaşayı göz ardı eder. "Aşık olmak" ve "seks yapmak" karmaşasının arkasında bazen madonna-fahişe sendromu vardır. Yani bazı erkekler için "aşk" ve "seks" farklı şeylerdir. "İyi ve masum" kadınlar sevilmek için "kötü ve seksi" kadınlar da yatılmak içindir. İşte bazı erkekler bütün hayatlarını bu ayrım üzerine kurarlar. Bu nedenle aşk ve seksi asla bir araya getiremezler, aynı kadına karşı bu iki güçlü duyguyu beraber hissedemezler; "masumiyet" ve "dişilik" arasında arafta kalırlar. "Erkekler kadınların mutfakta iyi bir aşçı, salonda iyi bir hanımefendi, yatakta ise iyi bir fahişe olmasını ister" deyişini hemen herkes duymuştur. "Madonna", tapar derecesinde değer verilen, sevilen, aşık olunan, seksin yakışık almayacağı, seks düşünülmeyecek ve seks arzularıyla yaklaşılmayacak "kutsal kadın" demektir. "Fahişe" ise adeta seksin diğer adıdır; seks düşünülecek ve seks arzularıyla yaklaşılacak "kutsal olmayan kadın" anlamına gelir. Madonna-fahişe sendromu, erkeğin bilinçdışının derinliklerinde yatan ve madonna figürü olan annesine ilişkin yasak cinsel arzuları ve fahişe figürü olan, kutsal olmayan kadına karşı duyduğu onaylanır cinsel arzularından doğmaktadır. "Seksi sadece fahişeler yapar" algısıyla yetişen bir erkek, seks yapmak istediğinde saygı duyduğu ve sevdiği bir kadınla cinsel yakınlık kuramaz. Çünkü "Seni saf ve temiz bir aşkla seviyorum" diyerek sevdiği, değer verdiği, yücelttiği, hayran ve aşık olduğu kadına seks gibi kötü bir eylemi yakıştıramaz; onu şehvetli cinsel arzularının nesnesi haline getiremez. Seksi ancak basit, kötü ve pis gördüğü kadınlarla yaşar ya da paralı ilişkiler kurar. Madonna - Fahişe Sendromu her geçen gün artmakta ve evlilik ilişkilerini tehdit etmektedir.

9- Cinsellik her insanın kişiliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Cinselliğin tam olarak gelişimi temas, mahremiyet, duygusal ifade, zevk, şefkat, aşk gibi temel insan ihtiyaçlarının doyumuna bağlıdır. Cinsel yönelim kişinin hangi cinsiyete cinsel çekim hissettiğidir. Aynı cinse, karşı cinse ya da her iki cinse karşı olabilir. Karşı cinse  olduğunda heteroseksüellikten, aynı cinse olduğunda eşcinsellikten, her iki cinse de cinsel çekim hissedildiğinde biseksüellikten bahsedilir. Günümüzde erkek eşcinseller için gey, kadın eşcinseller için ise lezbiyen kelimesi kullanılır. Eşcinsellik psikiyatri tanı kitaplarında bir bozukluk ya da hastalık olarak yer almaz. Lezbiyen çiftlerde en sık görülen cinsel işlev bozukluğu cinsel isteksizliktir.

10- Çocuklukta yaşanan cinsel travmaların hem ruhsal gelişimi olumsuz yönde etkilemekte hem de cinsel isteksizlik etiyolojisinde önemli bir yer tutmaktadır.

11- Cinsel tedavi uzmanları nereli olduklarını, ne olduklarını, ne olmadıklarını bilmelidirler ve toplumsal kimliklerinden arınarak terapi odasında bulunmalıdırlar. Fakirliklerindeki zenginlikleri fark etmelidirler. İstikbalin sadece göklerde değil köklerde olduğunu da hiç unutmamalıdırlar. Çünkü boş olanlar dolar, bilimle, felsefeyle, mitolojiyle ve yaşadıkları toprakların değerleriyle derinleşir, derinleştikçe daha çok dolarlar. Cinsel tedavi uzmanları her gün her seansta boşalırlar, danışanlarıyla damla damla tekrar dolarlar. Doldukça boşalırlar. Boşaldıkça aşkla işlerini yaparlar. Çünkü işleri insanladır, aşkladır, aşkın yarasıyladır. Derinliği olmayan, meslektaşlarına saygı duymayan, Sokrates’in “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözünün anlamını kavramayan, her şeyi bildiğini sanan ve öğrenmeye kendini kapatan cinsel tedavi uzmanı henüz olmamıştır.

12- Gerek ülkemizde gerekse dünyada hızla atış gösteren “Düşük Cinsel İstek Bozukluğu” sorunu, aseksüellik, cinsel sapkınlık, aldatma, norm dışı cinsel davranışlara yönelme eğilimlerine neden olarak bireysel, ailesel ve toplumsal refahı tehdit etmektedir. Kaygı verici boyuttaki bu eğilimler evlilik kurumunu da temelinden sarsmakta ve çocuklarına sağlıklı rol modelleri olmayan anne-babalar gelecek nesillerin cinsel ve psikolojik sağlıklarını ipotek altına almaktadır. Bu konuda halkın farkındalığının artırılması ve bilinçlendirilmesi için devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları, ruh sağlığı profesyonelleri ve medyaya büyük sorumluluk düşmektedir.

 

www.cised.org.tr