02 Ocak 2017

Bir ülke düşlerim; ne başta TERÖR belası, ne cehalet, ne de gönülde barışın hasreti olsun, farklılıklarımızla kardeşçe ve özgürce yaşamak çağdaşça olsun, koşulsuzca sevmek ve olduğu gibi kabullenmek gönülden olsun, olursa bir şikâyet aşk acısından olsun, yitirmeden gönlümüzdeki umudu, olsun gözüm olsun, ne olacaksa SEVGİ’den olsun...

YÜREĞİMİZ YANIYOR...

2017’nin ilk saatlerinde 39 canımızı kaybettik ve onlarca insanımız yaralandı. Yeni yıla girerken, 2017’nin huzur ve barış getirmesi dileklerimiz daha henüz dudaklarımızdan dökülürken yine masum insanlar kurban edildi… Acımasız terör ile varlığımız ağır tehdit altında! Yeni yılımızı, umutlarımızı Reina’da kana buladılar. Hedefi topyekûn insanlık olan ve insanlıktan çıkmış, cehaletiyle gözü dönmüş bir cani silahıyla sadece masum insanları değil, yeni yıla dair umutlarımızı da taradı. Sadece yılbaşı eğlencesine karşı değildi bu hain kurşunlar, aynı zamanda insana, insanlığa, barışa, kadim kardeşliğimize, geleceğe dair hayallerimize, ortak değerlerimize,Mevlana’ya, Yunus Emre’ye, Hacı Bektaşi Veli’ye, samimi ve hoşgörülü inananlara da doğrultuldu... Yüreğimiz yanıyor…

ACININ ŞİDDETLİ OLUŞU DEĞİL SÜREKLİ OLUŞU YORUYOR BİZİ...

Bu yılbaşı gecesi, alışık olduğumuz yılbaşı gecelerine benzemiyordu. Ortalıkta garip ve derin bir sessizlik vardı, tehdit vardı. Sanki herkes kötü bir şeyler olacağından endişeliydi. Çünkü uzun zamandır, çok yanlış bir şekilde, bir kesimin benimsediği değerlere, bir yaşam tarzına karşı ayrımcı, saygısızca ve saldırgan bir tutum ve yılbaşı kutlamalarını hedef gösteren tehlikeli bir yaklaşım vardı güzel yurdumuzda... Sonra yine kötülük ve kötüler işbaşına geçti. Ve yine bu hain saldırıda ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden... Ama Oğuz Atay’ın dediği gibi “Acının şiddetli oluşu değil sürekli oluşu yoruyor bizi...”

KADİM KARDEŞLİĞİMİZ TEHDİT ALTINDA...

Türkiye büyük bir ülkedir. Bizi yıkamazlar. Ülkemizde kardeş kavgası çıkartamazlar. Kadim kardeşliğimizle terörün de üstesinden gelmeyi başarabiliriz ama terör saldırısında yaşamını yitirenlere “Geberdiler” diyen zihniyeti nasıl değiştiririz? Bu ayıbı nasıl önleriz? İşte asıl sorun budur. Bu ayıbı yapanlara, terör destekçilerine, terör sevicilerine, timsah gözyaşları döken vicdansızlara kanmamalıyız, aldanmamalıyız! Çatışmayı tetikleyen kirli oyunlarının başarıya ulaşmasına asla izin vermemeliyiz!

CEHALET HASTALIĞINA ŞİFA BULMAMIZ LAZIM...

Her sözünde ve eyleminde kavga ve pislik akan, yaşarken ölen, merhamet ve lütfu olmayan, kulağı sağır, kalbi mühürlü, gözü kör olan, arkadaşlık yapana yolunu kaybettiren, insanı her saadetten mahrum eden cahil; hep hastalıklıdır, hastalığı tedavi edilmezse insanlık çabuk hastalanır ve sonunda ölür... Cehalet hızla büyüdüğünde de önce akıl sonra insanlık ölür. Cahilde eksik olan beyin değildir, o genelde kurnazdır, eksik olan ahlaktır, vicdandır. Bu nedenle yenilmesi gereken en büyük düşmanın cehalet olduğunu ve hiçbir şeyin eyleme geçen cahillik kadar korkutucu olamayacağını, cehalet ateşinin yakmadığı bir ormanın kalmayacağını asla unutmayalım... Çünkü bilgisizlik ve cahillik daima caniliği ve terörü doğurur. Toplumun sosyal fay hatlarını tetikleyenlerin zulmü arttıkça bizim de birlik, beraberlik için inancımız ve gücümüz artmalıdır. Ulu önder Atatürk’ün dediği gibi “Bu güç damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur”. Yeter ki kuruluş felsefemize geri dönelim, Atatürk'ün yolundan gidelim, akıl ve bilim ışığında politikalar izleyelim, toplumun ayrıştırılmasına son verelim.

GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ...

Güzel günler gelecek, huzur, barış ve mutluluk getiren rüzgar gün gelip başımızda esecek, yüreğimizde büyüyen toplumsal barış çiçeği gün olup tomurcuk olacak, yeşerecek önce gönlümüzde sonra güzel yurdumuzda...

CİSED Yönetim Kurulu